Bu yazıyı esasında bir cümle ile özetlemek mümkün. Fuzuli’nin meşhur sözüyle: “Söylesem faydası yok, sussam gönül razı değil.”
Lig bitti ve beklenen transfer sezonu açıldı. Şampiyonluğu kaçıranlar kesenin ağzını açmaya başladı. Transfer dedikoduları, gelenler, gidenler, menajerler. Spor basınına da gün doğdu. Malzeme o kadar çok ki…
Ülke insanımız konuşmayı çok sever, her konuda mutlaka bir fikri vardır. Yeri gelir hakem, yeri gelir teknik direktör, yeri gelir kulüp başkanı olur. Bolca konuşur, eleştirir, yorum yaparız. Buyrun gelin yapın konuşmayla olmaz desek, büyük olasılıkla yok ben almayayım diyeceklerdir.
Ancak, biraz olaylara yukarıdan bakıp objektif bir değerlendirme yapmak da gerekir.
Önce bir kaç rakam ile başlayalım. Türkiye’nin 2014 yılı istatistiklerine göre 5-17 yaş arası nüfusu yaklaşık olarak 16,5 milyon. Onlarca ülke sayabilirim nüfusu bu rakamın altında olan. 78 milyon nüfuslu bir ülkenin yaklaşık %21’i 5-17 yaş arasında. Yani inanılmaz bir potansiyel var. Peki, Türkiye’den son yıllarda çıkmış kaç tane genç yeteneğimiz var ? Aklınıza uzun bir liste gelmedi değil mi ? Bu ülkemizde yetenekli genç olmadığından mı yoksa bu yetenekleri çıkaramadığımızdan mıdır ? Benim cevabım ikinci şık olacak.[hana-code-insert name=’FMH_ADS_INPOST’ /]
Kimse yanlış anlamasın ama ülkemizdeki futbol takımlarının açmış olduğu “ Yaz Spor Okulları”/ “Futbol Okulları” ümit tacirliğinden başka birşey değil. Çocuğundaki yeteneği gören, ya da çocuğunun az biraz yeteneği olduğuna inanan anne babalar soluğu bu okullarda alıyorlar. Sabah akşam çocuklarının peşlerinde koşuyorlar. Her ay bu okullara para veriyorlar. Bu tabi, bunu yapmaya gücü olan ailelerin tarafı.. Bir de gerçekten yeteneği olup da imkanı olmayan, o okulların kapısından giremeyen gençler var. Bu okullardan, futbol kulüpleri ne kadar faydalanıyor ? Altyapılarına ne kadar genç kazandırıyorlar, kazandırılan gençlerin kaç tanesi A takıma yükselmeyi başarıyor ? Maalesef bu elekler o kadar sıkı ki yıllar sonra bir bakmışsınız elde kimse kalmamış.
Ülke futbolundaki en büyük problem “vizyon” problemi. Yönetimlerdeki anlık başarı, hemen yarın şampiyon olma isteği bu vizyon probleminin ana sebebi. Hal böyle olunca da “yıldız” futbolcu transferleri kaçınılmaz oluyor.
“Yıldız” futbolcu diye nitelendirilen oyuncular Türkiye’yi neden tercih etsin ? Türkiye’de kaç takımda “kazanma kültürü” var ? Kazanma kültürü bambaşka bir şeydir. Sadece ligde şampiyonluk değil, Avrupa arenasında başarılı olma, başarılı olmak için yılmadan usanmadan yıllarca ince ince planlar yaparak, altyapıdan oyuncular yetiştirerek, gerektiğinde takıma daha tecrübeli isimleri kazandırarak gençlerin onların tercrübesinden faydalanmasını sağlayacak bir takım oluşturmak kazanma kültürünü oluşturur. En ufak bir başarısızlıkta hocayı kovmak, eldeki futbolcuları çıkarmak, yerine dünyalarıın parasını verip başkalarını almak pire için yorgan yakmaktan başka birşey değildir.
Sorumuza dönecek olursak; yıldız dediğimiz oyuncular ya artık futbol hayatlarının son demlerinde iyi bir kazanç elde etmek için ya da bakın daha bitmedim birşeyler yapabiliyorum demek için Türkiye’ye gelmeyi kabul ediyor. Türkiye ligi, Arap liglerinin bir tık üstünde. Arap liglerine gidenler tabir-i caizse son demlerinde son voleyi vurmak için oralara gidiyor. Türkiye’ye gelenler de hem iyi bir kazanç hem de Avrupa’da boy gösterebilmek için tercih ediyor. (Sonuçta futbolcular da bir insan ve onlar da egoları tatmin olsun ister. ) Hal böyle olunca Avrupa’da 1,5 milyon Euro ücret alan bir futbolcu Türkiye’ye gelirken en az 2,5-3 milyon Euro alıyor. Yani yaklaşık 8-9 milyon Türk Lirası. Tabi bir de Türkiye’deki vergi kesintilerinin Avrupa’ya göre çok çok az olması ayrı bir tercih sebebi.
Türkiye’de futbol sadece bir top peşinde koşan futbolcuların oynadığı bir oyun değil. Klişe olacak belki ama Türkiye’de futbol bir yaşam biçimi. Futbol ile yatıp kalkıyor, onunla doğup ölüyoruz neredeyse. Dünya’da ekonomik olarak aşağıda olan pek çok ülkede de maalesef bu böyledir. Futbol insanlar için bir sakinleştirici, bir meşgaledir. Kişi başı milli gelirin on bin dolar civarlarında olan bir ülkede bir futbolculunun 2-3 milyon kazanması düşündürücü olmalıdır ? Bu, futbolcu bu parayı haketmiyor demek değil kesinlikle.. Söylemek istediğim, ülke gerçeği ile bu durumun tam anlamıyla bir ironi oluşturduğu. Kulüplerimizin borçları yüzlerce milyon dolarları geçmiş durumda. Tıpkı ülkemiz gibi kulüpler de borçla işlerini çeviriyor. Futbol seyri artık eskisi kadar zevk vermiyor. Bu gerçekleri görmezden gelmek, devekuşu misali başımızı saklamaktan başka bir işe yaramayacak.
Peki ne yapmak gerekir ?
Yazımın başında da dediğim gibi, söylesem faydası yok sussam gönül razı değil…
Öncelikle ülke futboluna bakış açısının değişmesi gerekmekte. Alınan futbolcular yüksek transfer ücretleri, yüksek maaşlar ile buraya getirilmemeli. Topyekün bir altyapı hamlesi başlatılmalı. En basitinden aklıma ilk gelen, futbol kulüpleri hatta Türkiye Futbol Federasyonu Milli Eğim Bakanlığı ile ortak proje geliştirmeli, ilk okuldan yetenekli çocukları keşfedecekleri bir spor dersi altyapısı kurmalılar. Altyapıdan oyuncu yetiştiremediğimiz sürece hep oyuncu ithal etmeye mahkumuz. İthal ettiğimiz futbolculara, onların kulüplerine, menajerlerine verilen paralar da maalesef ekonomimizden çıkan paralar. Oysa bizim gibi ülkelerin ekonomisinde çıkan değil giren para olmalı. Futbol bugün başlı başına bir endüstri olmuş durumda. Milyonlarca insan bu endüstrinin çıktılarından dolaylı olarak faydalanıyor. Türkiye Futbol Federasyonu’nun getirdiği yeni yabancı kuralı Türk futbolunu kesinlikle geliştirmeyecek bir hamle olmakla birlikte, eğer planlı programlı hareket edilirse kesinlikle Türk futbol endüstrisini geliştirebilecek bir hamle.
Örneğin bugün herkes Porto’ya imrenerek bakıyor. 1-2 milyona aldıkları oyuncuyu bir iki sezon sonra 30 milyona satıyorlar. Zenginin malı züğürdün çenesi yorar hesabı, diğerlerine de bunu konuşmak düşüyor. Ama hiçbir futbol takımımız Porto yapıyorsa bizde yaparız, bunlar nasıl yapıyormuş demiyor.. Hala 3-5 tane gözlemci ile, menajerlerin kendilerine önerdikleri oyuncuları izleyerek ya da videolarını görüp beğendikleri oyuncuları gidip izleyerek genç yetenek bulmaya çalışıyoruz. Oysa Porto’nun futbolcudan çok gözlemcisi olduğu da bilinen bir gerçek. Yukarıda bahsettiğim planlı programllı bir çalışma tam burada devreye giriyor. Takımlar artık 14 yabancı oyuncuyu kadrolarında bulundurabiliyorlar. Geniş bir gözlemci ağıyla dünyanın dört bir yanından onlarca genç oyuncu takımlara kazandırılabilir. Türkiye’yi Avrupa’ya açılmanın bir kapısı olarak gören genç futbolcular daha sonra Porto örneğinde olduğu gibi güzel rakamlarla Avrupa’ya satılabilir.
Bunlar için de işte maalesef önce ana problemimiz olan vizyon problemimizi yenmemiz gerekiyor. Bu noktada iş, işin başında olanlara kalıyor.
Unutmamak gerekir, “Yıkmak bir an, yapmak yıllar sürer.”
Son söz olarak Emin Çapa’nın TEDx İstanbul sunumunda söylemiş olduğu “Almanya, 1.5 milyon Türk’ten dünya çapında oyuncu yetiştiyorda siz neden 76 milyondan yetiştiremiyorsunuz?” cümlesi sanırım sorunun nedenini nerede aramamız gerektiği ile alakalı bize çok açık yol gösteriyor. Emin Çapa’nın TEDx İstanbul konuşmasına buradan ulaşabilirsiniz.