Bir önceki yazımızda Everton’da başladığım kariyerimin teknik ekip hazırlık döneminden bahsetmiştim. Şimdi ise sıra takımda ve ilk yarı özetinde. Everton’da işbaşı yaptığımda yönetimin bana önerdiği transfer bütçesi sadece 9 M €. Önerdiği yıllık maaş bütçesi ise 62 M € ve şuan takımın yıllık bütçe harcaması 60 M €. Bu da önümüzdeki günlerin biraz zor olacağını gösteriyor. Çünkü özellikle 31 Aralık sonrasında kontratı 6 ay içinde bitecek olan bir kaç oyuncu almaya çalıştığımda maaş bütçesi sıkıntı olacaktır. Bu sıkıntıyı ortadan kaldırmak için öncelikle yapmam gereken şey, bu sene Beşiktaş’ın da yaptığına benzer bir kemerleri sıkma politikası olacak. Yani yüksek maaş alan ve olmaması durumunda ciddi sıkıntı yaşamayacağımız bir iki oyuncu ile yollarımızı ayırmak durumunda kalacağız. Bu oyuncuların kim olacağını karar vermek için yapılması gereken ilk iş kadro derinliği ile ilgili detaylı bir rapor almak oldu ve sonrasında yollayacağım oyuncuları belirledim.
Giden Oyuncular:
John Heitinga ve Leon Osman’a yıllık ödenen ücret yaklaşık 6.5 M € olduğu düşünüldüğünde, hem bu ücret yükünden kurtulmak hem de bu transferlerden yaklaşık 6 M € gelir elde etmek başlangıç için iyi oldu diye düşünüyorum.
John Heitinga ve Leon Osman’ın takımdan ayrılması takım üstünde mutlaka olumsuz bir etki yapmıştır ancak onların yerine onlardan aşağı kalmayacak iki transfer ile doldurarak bu olumsuz havayı dağıttığımı düşünüyorum.
Gelen Oyuncular:
Gelen oyunculardan Ezequiel Munoz, benim son 3 versiyondur sürekli olarak oynadığım takımlara kattığıım bir futbolcu. Munoz’da çok iyi bir potansiyel var.
Mohamed Sissoko ise kariyerinde Avrupa’nın 4 büyük ligini görmüş önemli bir oyuncu ve Everton ortasahasına savaşçı bir ruh kazandıracağına eminim.
Sissoko, 28 yaşında ve transferin en güzel yönü de bedava olması. Bedava transfer en iyi transferdir 🙂 Sissoko, en az 3 sezon Everton’da forma giyecektir.
[hana-code-insert name=’FMH_ADS_INPOST’ /]Gerekli transfer çalışmaları bittikten sonra yaptığım ilk iş, yaz döneminde tüm takıma yoğun kondisyon çalışması ile güç yüklemek oldu. Oyun felsefem sürekli saldırıyı içerdiğinden takımın yoğun maç temposunu kaldırabilecek güçte olması gerekiyor. Oyun felsefeme paralel olarak seçtiğim taktik de ilk dakikadan itibaren saldırıyı yansıtacak şekilde 4-2-3-1. Zaten medya ile yaptığım tanışma toplantısında taraftarlara verdiğim bir söz vardı. Futbol gol olduğu sürece güzeldir.. Stada gelen herkes verdiği paranın son kuruşuna kadar karşılığını alacaktır. Oyun taktiğine bir göz atmak gerekirse;
Oyun Taktiği : Bu taktik yıllardır bıkmaksızın oynadığım her takıma uyguladığım bir taktiktir.Taktiğe ilk bakıldığında, 1 forvet ile ne kadar gol atılabilir ki diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Taktiğin güzel yanı da esasında burada yatıyor. Bu taktikte gol sadece forvetten beklenmiyor. Orta saha itibariyle yer alan 6 oyuncudan da golü düşünmesini istiyorum ama en çok da beklentim kanatlardan ve forvet arkası oyuncudan. Bu oyuncuların kalbur üstü oyuncular olması gerekiyor. Benzer şekilde, orta sahanın göbeğinde yer alan oyunculardan biri oyun kurucu iken bir diğeri de defansif orta saha rolünde savaşçı kimliğini öne çıkarıyor.
Bu dizilişte, bir diğer önemli faktör de beklerde oynayan oyuncular. Bu oyuncuların standart bek yerine ofansif bek olmalarını bekliyorum. Geriden yapacakları bindirmeler ile tehlike yaratırken, kanat oyuncularını da besleyecekler.
Taktik ne kadar başarılı oldu diye merak ediyorsanız, ilk yarı sonucu beklentilerin üzerinde diyebiliriz. 🙂
Ama illa da bir rapor gerekirse, Ocak 2014 başına kadar ligde yaptığım 20 maçın 19unda 4-2-3-1 taktiği kullandım. Bu taktik ile 39 gol atarken, kalemde de 15 gol gördüm. 1 maçta ise (ManU ya karşı) 2 ortasahayı ön liberoya çekerek daha defansif oynamayı tercih etmiştim ancak bunun hata olduğunu maalesef maçı 2-0 kaybederek gördüm.
Takım içi direktiflere gelince, dikine ve koşuyoluna paslar, kanatları kullanmak, geniş alanda oynamak, topu kanatlara yollamak,bekleri ileri çıkartmak, rakibi rahatsız etmek, yüksek tempo öne çıkan direktifler oluyor.
Bu kadar detaydan sonra gelelim takımın performansına.. Yapılan 8 hazırlık maçından sadece 1 mağlubiyet ile ayrılan takımım kadro itibariyle de 4-2-3-1 e uygun olduğunu göstermiş oldu.
Ligin ilk yarısında yaptığım 19 maçlık performans, yönetim dahil herkesin yüzünü güldürdü desek yanlış olmaz sanırım. Ligin ilk 3 haftasını galibiyet ile kapatan takım 4. haftasında ilk ciddi sınavını Manchester United’a karşı verdi ve maalesef bu maçı 2-0 kaybettik.
Bu 2-0lık mağlubiyetin ardından takım adeta şaha kalktı ve 9 galibiyetlik bir seri yakaladı ki bu seri içinde Arsenal’e, Liverpool’a karşı kazanılan 2-0 lık galibiyetler ve son dakika golü ile Manchester City’e karşı kazanılan 3-2 lik galibiyetler de var. Seri yine 2-0 lık bir mağlubiyet ile sonlandı. Tottenham’a kaybettiğimiz bu ma. sonrasında takım biraz bocalar gibi oldu. Takım ile yaptığım toplantılar sonrasında da garip bir şekilde istediğimiz sonuçlara ulaşamadık ve ilk yarının son dört maçında sadece 1 galibiyet alıp, 3 maçtan mağlup ayrıldık.
Ligdeki durumumuza gelince, 19 maçta 14 galibiyet 5 mağlubiyet ile 42 Puan alarak Manchester United’ın arkasından 2.lik koltuğunu kapmış durumdayız.
Sezonun ilk yarısında dikkat çekici haberlere gelince;
Everton adına en zevk aldığım maç Manchester City’e karşı son dakika golüyle gelen galibiyet oldu.
Bu maçı güzel yapan bir diğer nokta da galibiyeti 10 kişi iken almak oldu. Yaklaşık 70dk. 10 kişi oynayan Everton son dakikada gülen taraf olmayı bildi.
Yazıma bu maçın özet görüntüleri ile son veriyorum.
Bol FMli Günler