Futbol yorumculuğu, yazarlığı yanında müzik ve edebiyat alanında da kendisinden söz ettiren Ali Ece ile Championship Manager ve Football Manager üzerine konuştuk. Sorularımıza içtenlikle cevap veren, günlük yoğun programında bizlere vakit ayıran Ali Ece’ye teşekkür ediyoruz.
1) Öncelikle yoğun programınız arasında bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Futbol yorumculuğu-yazarlığının yanında müzik ve edebiyatla da ilgilenen hatta yayınlanmış 2 albüm ve 2 kitabı bulunan Ali Ece’yi birkaç cümle ile anlatır mısınız?
Öncelikle beni kaale alıp değer verdiğiniz için ben size teşekkür ederim.
Futbol dışında edebiyat ve müzikle ilgili son gelişmelerimden ilki sonunda bana gelen kitap yazma tekliflerinden birini kabul etmem oldu. Çünkü 3 yıldır ilk kez bir yayıncı, bana ne yazarsam çok satacağını önererek konuya girmek yerine direkt “Ne istersen yaz ben yayınlayacağım” dedi. Ben de başka hiçbir şey konuşmadan kabul ettim. Bir futbol romanı yazmaya başlamıştım zaten şimdi de ilham geldikçe devam ediyorum.
Müzik derseniz, 1 yıldır üzerine çalıştığım bir albüm hazırlıyorum, tüm aletleri sadece kendimin çaldığı bir albüm. % 90’ını evde kaydettim. Vokallerde hanımdan yardım aldım, kendisinden daha da fazla yardım bekliyorum ve buradan sizin aracılığınızdan kendisine sesleniyorum:) Bu arada bütün aletleri kendim çaldım ama hiçbirini çok iyi çalamıyorum. Daha önce gitarcı olarak bilinsem de bu kez gitar kadar bas gitar ve org da çaldım çünkü ikisini de çalmayı çok seviyorum ve Dinar Bandosu gitarcısıyken fırsat bulup çalamadığım için çok özlemiştim. Davulu da mecburen öğrendim, çok da yeteneksiz değilmişim bunu fark ettim, içim rahatladı!
Albümdeki şarkıların çoğu futbolla ilgili. Gode Cengiz, Prekazi, Alex, Ali Artuner, Şenol Güneş, Süleyman Seba, Zidane şarkıların konularından bazıları… Futbol dışında bir de tarihin en etkili sporcusu olduğunu düşündüğüm (en azından benim için öyle) Muhammed Ali ile ilgili de 2 şarkı var. Albümü herkes beleşe indirsin diye direkt kendi internet siteme koymayı düşünüyorum, en ufak ticari kaygım yok. Zaten Türkiye’de kimse bu albümü basmaz, basmasın da! Albümüm basılsın diye inanmadığım, sevmediğim suya tirit müziklerle ilgilenecek halim yok. Açıkçası yaptığım müziğin ticari kısmını hiç de umursamıyorum. Eğer talep olur da albümün basılması istenirse de mümkünse plak olarak bastıracağım ama biraz tuzlu ve zahmetli olacak o zaman ama bakalım ne olacak…
2) İyi bir blogger kullanıcısını olduğunuzu takip ettiğimiz kadarıyla biliyoruz. Ali Ece diyince ilk akla gelen Total Futbol’a ilk ne zaman yazmaya karar verdiniz?
İşin aslı vasatın belki biraz üstü bir blogger’ım çünkü geç başladım. Bir gün Fırat Topal’ın Flying Dutchman bloğunu keşfettim. Sonra bir baktım her gün satır satır Flying Dutchman’i okuyorum. Flying Dutchman’in tamamını okuyunca da yandaki diğer blog linklerine göz atayım dedim, baktım başka çok güzel bloglar da varmış. Sonra tüm dünyada blogların olduğunu fark ettim ben de kendi küçük dünyamın bloğunu yapıyım dedim ve başladım.
Yalnız çok yakında bloğu internet sitesine dönüştürüyorum. Radyo programlarımdan tanıştığım sevgili Fatih Keleş kendi kendisine bana bir internet sitesi hazırlamaya karar vermiş, benim de çok hoşuma gitti. Yakında resmen açacağız. İçinde sadece futbol olmayacak; bolca müzik de olacak. Adresi www.aliece.com.tr ve www.aliece.net olacak.
3) Futbol, müzik ve edebiyat üzerine uzun süren bir röportaj yapmak isterdik sizinle fakat isterseniz okurlarımızın merakla beklediği Championship Manager ve Football Manager konusuna geçelim. İlk oynadığınız CM/FM serisini nedir?
CM ve FM’den önce Commodore 64’te ilk kez bir teknik direktörlük oyunuyla oynamıştım. Sonrasında da The Manager isimli 1 MB’lık diskete sığan çok güzel bir oyun vardı. Ama Commodore’da oynanmadığı için genelde yeğenlerde ya da arkadaşlarda oynuyorduk ve tabii elimde disket kapı kapı dolaşıyordum.
Galatasaray Üniversitesi’ne ilk girdiğim yıl, okula bilgisayar odası yapmışlardı ve halen kim olduğunu bilmediğim ama hep hayırla andığım harika bir insan The Manager’ı bütün bilgisayarlara yüklemişti. Sayesinde ilk senemden derslerden ikmale kaldım ama The Manager’da başarılı oldum!
Tam o yıllarda (1995 gibi) en yakın arkadaşlarımdan Cem Fırat’ın annesi Tülin teyze oğluna üniversite sınavına daha iyi hazırlansın diye Windows’lu bilgisayar aldı! Kadıncağız Cem’in hep o bilgisayarda ders çalıştığını zannetti, sonuçta “Manager”ı İngilizceden dümdüz çevirince “İşletmeci” çıkıyor ama bizim Cem benim gibi arkadaşlarıyla CM’nin ilk versiyonunu oynaya oynaya işletme yerine iletişim bölümünü kazandı ve biz Galatasaray Üniversitesi bilgisayarlarına ilk CM oyunumuzu yükleyip çok mutlu günler geçirdik. Oynadığımız ilk CM sürümü 1995’te yayınlanan CM2’ydi. Ama CM serisinde hayatımızın kırılma noktası CM 1996-97 oldu. O sürümden itibaren bir hafta evden çıkmadan, okula bile gitmeden CM oynama serüvenimiz hızlandı. Hani başlarsınız ve 1 hafta sonra bir bakarsınız sakalınız bir karış olmuş ve yerinizden kalkmamak adına tost ve ucuz pizza yemekten kabız olursunuz ya tam da o CM hastalığının yan etkilerinin başladığı süreçti.
Cem, Everton’ı ben de Liverpool’u çalıştırırdım. Zaten o sürümde İngiltere Premier Lig dışında bir de İtalya ve İskoçya ligleri vardı. Celtic’in kadrosu iyiydi ama daha Henrik Larsson gelmemişti, Rangers’ın kadrosu ise taş gibiydi: Brian Laudrup, Paul Gascoigne, sol bek Albertz, kaleci Goram. Celtic’te Van Hooijdonk, Jorge Cadete ve Paul McStay uzun süre sakatlanmaz ve savunmaya iyi takviyeler yaparsanız Rangers’la en azından başa baş oynayabiliyordunuz. Liverpool’da ise o dönemin en kötü performans gösteren kalecisi David James vardı, sonradan kariyerinde toparlanıp İngiltere Milli Takımı’na kadar yükseldi ama o zaman oyunda da gerçek hayatta da “Calamity James”ti. Fowler attıkça James yiyor, James yedikçe Fowler atıyordu. Manchester United’da ise Cantona attıkça Schmeichel kurtarıyor, Schmeichel kurtardıkça Cantona atıyordu! Yalan yok o sürümde çok uğraşmama rağmen ne Celtic’i ne Liverpool’u şampiyon yapamadım. Everton zaten biraz zayıftı o dönem. Biz de Cem’le alt liglere merak sardık oradan takımlar alıp üste çıkarmaya çalıştık ve gerçek CM’ci olduk!
Cem daha Dodi El Fayed piyasada yokken Fulham’i Premier Lig’e çıkarmıştı ben de Wigan’da sonradan gerçek hayatta takımın teknik direktörü olan Roberto Martinez’in sürüklediği orta sahayla Wigan’ı üst kümeye taşımıştım. Peki, neden Wigan’ı çalıştırmayı seçmiştim çünkü o dönemde en sevdiğim müzik gruplarından olan The Verve’ün solisti Richard Ashcroft’un gençliğinde Wigan’da oynadığını okumuştum Melody Maker’da. Yıllar sonra Wigan gerçek hayatta Premier Lig’e kadar yükseldiğinde BBC’nin lig tanıtım sayfasında tarihindeki başarılı teknik adamlar arasında kendi adımı görmeyince tebessüm etmiştim! CM’ciliğin en acayip kafası da bu değil mi zaten? Oyunu oynarken o kadar gerçek gibi geliyor ki oyunu kapatıp televizyonda maç açtığında istem dışı “Bak frikikte direklerin tozunu alan Danny Murphy, daha Crewe’deyken ben keşfetmiş şans vermiştim!” diyorsun ve hiç CM oynamamış birisi yanınızdaysa size “Manyak bu” diyerek bakıyor. Bu tip durumda yanınızda başka CM’ci varsa ise onunla tartışıyorsunuz. Mesela sevgili Murat Kosova benden çok daha önce Danny Murphy’i Crewe’deyken keşfettiğini söylemişti, yarım saat tartışmıştık!
4) Oynadığınız CM/FM serilerinden favoriniz hangisidir?
Eski sürümlerden CM 1997-98, 2000’dekilerden tabii ki 2001-02. FM serisinden ise 2008 ve 2011 sürümleri. CM 1997-98’in yeri neden ayrı? Çünkü ilk kez Almanya, Fransa, Hollanda ve İspanya’dan da takım çalıştırabiliyorduk. Marsilya ile ilk şampiyonluğum 1997-98 sürümünde. Keşke iflah olmaz PSG’li Yusuf Kenan Çalık’la o zaman tanışsaydık. Böylece aramızda asla bitmeyecek olan Marsilya-PSG rekabetinde ona güzel dersler verme şansım olurdu! Bak o dönemde Nantes, Monaco ve PSG çok güçlüydü yani CM’deki ilk büyük lig başarımdır o sürümdeki Marsilya ile yaşadığım şampiyonluk. Gece 3 falandı, bir anda ekranda “Olympique Marseille wins the championship” yazdı, gecenin o saatinde balkona çıkıp Kadıköy Salı Pazarı’ndan aldığım Marsilya formasını giyip Fransızca tezahüratlar yapınca annem durumu çakozladı. O zamana kadar CM ekranını görünce ders çalıştığımı zannediyordu!
Sonra babam da sardı bir ara ama beceremedi, daha ilk maçında Bayern Münih 5-0 yenilince “Ne saçma bir oyun Bayern hiç 5-0 yenilir mi?” dedi ve vazgeçti. İspanya La Liga’yı ise sık sık Yapı Kredi Yayınları’nda çalışırken sevgili Barış Tut’la oynardık o Barcelona’yı, ben de Athletic Bilbao ya da Atletico Madrid’i alırdım, bir gün yine iş saatinde oynarken Enis Batur hoca durumu çaktı. Biz mesai saatinde oyun oynuyoruz diye bize kızacağını zannederken Enis Batur hoca “Ulan bu kadar güzel bir teknik direktörlük oyunu var, bana neden haber vermiyorsunuz?” diye kızdı!
2001-02 nam-ı diğer “CM’nin Tsigalko sürümü” ise her CM’ci gibi benim de hayatımda devrimdi. 1997-98’den sonra 2001-02’ye kadar olan sürümlerde bilgisayarlarımız oyunun yeni içeriğini kaldıramıyordu. Oyundaki gece-gündüz dönüşümü gerçek hayattaki gece-gündüz dönüşümü kadar uzun geliyordu. Eğer PC, 2001’den itibaren daha önceki yıllara göre daha çok bilgisayar sattıysa bunda kesin CM 2001-02’nin de rolü vardır. Süper oyundur, mesela gerçek hayattan 3 yıl önce Yunanistan’ın Euro 2004 şampiyonu olacağını tahmin etmiştir CM 2001-02! Ancak Tsigalko’yu meslek icabı Antalya’daki bir devre arası kampında gördükten sonra oyundan sildim, To Madeira’yı da aynı şekilde veritabanından sildim ama zeki adam gerçek To Madeira. Oyunun editörlerinden biriyken kendisini futbolcu olarak veritabanına ekledi ve bir süre birçok kişi gerçek hayatta To Madeira’yı aradı durdu! Güzel trolling!
2001-02’nin bir başka unutulmaz yeniliği de Türkiye Ligi’nin olması tabii. İlk olarak ekranda “Ali Ece becomes the new manager of Beşiktaş JK” yazdığı an üstümü başımı düzeltip yeni kıyafetler giymiştim. Bilakis Beşiktaş teknik direktörü olarak CM’de ilk kez Şampiyonlar Ligi’ni kazandığımda mutluluktan ağlamıştım. Halen de bunu başarınca ağlamasam bile çok mutlu oluyorum. Ertesi sabah yürüyüşüm değişiyor!
Ali Ece ile gerçekleştirdiğimiz Championship-Football Manager röportajının ikinci bölümününü okumak için tıklayınız.
Bende Carlos Alberto’yu keşfetmiştim sonra F.Gago,Kompany ve Bueno.
güzel bir sohbet olmuş 🙂