Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır deyip bir önceki yazımızda transfer stratejilerinden bahsetmiştik. Bugün aynı sözden hareketle daha farklı bir konu üzerine yazmak istiyorum: Football manager oynarken sergilenen oyun tarzı. Oyun tarzımızdan kastımız futbol taktiği olarak gösterilen tarzdan ziyade, genel olarak FM oynarken nasıl bir tarza bürünüyoruz, biraz bunun üstüne eğilmek istedim.
Yaklaşık 15 yıldır FM oynayan biri olarak şöyle bir geçmiş oyunları, oyundaki hallerimi düşünüp, biraz da benim gibi saatlerce FM oynayan çevremdekileri gözlemleyerek 8 kategori oluşturdum. Bu listeyi uzatmak tabi ki mümkün ancak aklıma ilk gelenleri sıraladım diyebilirim.
Petrol Zenginleri: Bu sınıfta yer alan FMciler, parayı tabiri caizse su gibi harcarlar. 100 milyon Ali’ye, 200 milyon Veli’ye verirler. İsterler ki takımları rüya takım olsun. Yedek oyuncular bile 3-4 takım edecek kadar değerli olsun.
Varyemezler: Bu sınıftaki FMciler ise petrol zenginleri gibi zengindirler ama kefenin cebi varmış da öteye götürecekmişçesine para harcamaya kıyamazlar.. Messi…10 milyon mu ? Yok artık daha neler, bir futbolcuya o kadar para mı verilir bile derler.. Bu sınıftaki arkadaşların amacı dünyanın en zengin kulübü olmak, kulübün değerini milyar dolarlara çıkarmak vardır.
Portocular (Kayserili Tüccarlar) : Bu sınıf benim en sevdiğim sınıftır. 3’e alıp 100’e satarlar, paraya para demezler. Kaz gelecek yerden tavuk esirgemezler. Kendimi en çok bu sınıfta gibi hissediyorum.
Maratoncular: Bu arkadaşlar, bir takımı alırlar oynarlar, oynarlar, oynarlar..sadece oynarlar.. Öyle çok büyük başarıda gözleri yoktur.. Arsene Wenger gibi bir geldiler mi gitmek bilmezler.. Oyuna ilk başladığım yıllarda bu sınıfta idim.. 2050’lere kadar aynı takımda kariyer yapıp veritabanı artık yetmediği için biten kariyerlerimi bilirim
Şıpsevdiler: Bu sınıftaki arkadaşlar Maratoncuların tam tersidir..Bir gün bir takımda, ertesi gün başka takımda.. Her çiçekten bal alma sevdasında olan bu arkadaşların amacı farklı ülkelerde farklı takımlar tanımak, sonunda birine karar kılıp devam etmektir.
Dağcılar: “Ben öyle tepeye oynayan takımla yapamam arkadaş.. Alırım Bafraspor’u yavaş yavaş tırmanırım sonra bir bakmışsın yarın Şampiyonlar ligi finalinde oynuyorum.” Bu sınıftaki arkadaşların ana düşüncesi budur diyeyim, gerisini siz anlayın 🙂 En zevkli sınıflardan biri de budur. Zaman zaman 2.ligden takım alıp 10 senede en üstlere oynamak farklı bir meydan okuma ve zevktir.
Kafası Karışıklar: Oyuna yeni başlayıp bir o takımı bir bu takımı deneyen, sınıflar içinde arkadaşa bir bakıp çıkacağım diyenler de bu sınıfa girer
Wonderkidciler (İhtiyarlara yer yokçular ): “Ağa, benim takımımda 25 yaşın üstünde adama yer yok.. Takım tamamen gençlerden oluşacak, 90 dakika beygir gibi koşacaklar. 25 e gelen adamın gözünün yaşına bakmam satarım… Takımda en az 6 tane wonderkid olacak.” Bu biraz hayalperestlerin oluşturdugu bir sınıf olmakla beraber, bu kafa da güzel bir kafadır esasında.. Oyunda farklı bir zevk verebilir..
Kariyerciler: “Ben öyle saatlerce U21lerde gezemem, dünyanın dört köşesine gözlemci gönderemem. Ben takıma en güzel futbolu oynatmaya bakarım” diyenler de genelde bu sınıfta takılırlar.
Defineciler: Öyle tıkır tıkır bir günde bir sezon geçiremem, tek tek Brezilya, Arjantin, Almanya, İngiltere, İspanya, İtalya U21lere bakacağım. Genç yetenekleri bizzat ben bulacağım diyenlerin uğrak mekanı da bu sınıftır.
Hangisi ideali bu tamamen sizin zevkinize kalmış. Ben bunların pek çoğunda bulundum, sanırım bir tek Arap Zenginleri sınıfına giremedim.. Bu da tamamen bir tercih meselesi..
Peki sizin oyun tarzınız ne diyor ?[hana-code-insert name=’FMH_2′ /]