Football Manager kariyer hikayelerimize kaldığımız yerden hız kesmeden devam ediyoruz. Italian Job adını verdiğimiz İtalya kariyerimizin 3. bölümünden detay ve kariyer hikayesi sizlerle.
Öncelikle kariyer hikayesine başlamadan önce Milan ile yapmış olduğum kariyerin 1.sezonuna ve 2.sezonuna göz atmayanları ilgili yazılara göz atmaya davet ediyorum. 1.sezonu okuduysanız yazının devamından keyfi almanızı dilerim. (Italian Job kariyerimizin 1. sezonuna buradan 2.sezonuna ise buradan ulaşabilirsiniz)
“Futbolcularım hep dünyanın en iyi takımlarına gidiyorlar! Halbuki biraz bekleseler dünyanın en iyisi biz olacağız.” Jürgen Klopp
Lig ve Avrupa Ligini kazandıktan sonra mutlu, fakat hala hedeften uzaktık. Özellikle Avrupa liginde ki başarımızdan sonra, Klopp hocamın bu sözü tam bize uyuyordu.
Belotti, Thauvin, Lucas, üç oyuncunun satışından 230 milyon avroya yakın para kazandım. Para olarak bakıldığında harika rakamlardı, ancak benim isteğim onları elimde tutup, geçen seneki başarımızın üstüne koyarak devam etmekti. Fakat rakamlar dudak uçuklatıyordu..
Devre arası transfer sezonunda da sol bek Rodriguez ve forvet Andre Silva’yı toplam 80 milyon avroluk anlaşma ile elden çıkardım.
Hedef İçin Kimlere Güvendik
Forvete Hamburg takımının genç ve gelecek vadeden santraforu Fiete Arp’ı 80 milyon avro karşılığında renklerime bağladım. Benim dönemimde çok iş göremedi fakat ilerleyen sezonlarda onun yükselişi, benim için bir gurur tablosu oldu.
Yaz transferimi gençlere ayırmıştım, tüm çalışmalar bu yöndeydi. Balıkesirspor’dan Ferhat Kahraman’ı 73 bin avroya yatırım olarak transfer ettim.
Kanat transferinde ise Scout ekibimin bulduğu, büyük umutlarla transfer ettiğim Ezequiel Barco’ya 50 milyon avro verdim.
Ocak ayı transfer sezonunda da sol beke sayı eksikliğinden dolayı, Roma’dan Lucas Pellegrini’yi, kanat için ise Juventus’un büyük yeteneği Moise Kean’ı kiraladım.
Milan takımında ki 3. Sezonuma bu transferle ile başlayıp ocak ayında iki takviye ile devam ettim. Bakalım hedeflerimiz için bu takviyeler yeterli oldu mu?
Avrupa’dan İkinci Kupa Gelir Mi?
Avrupa kulvarında ki ilk başarımın ardından Süper Kupa Final’i için daha fazla heyecanlanmıştım. Tabii ki buraya Şampiyonlar Ligi Şampiyonu ünvanı ile gelmek ilk hedefim ama başlangıç için burasıda iyiydi.
Hazırlık maçlarını tamamladıktan sonra Süper Kupa Final’i rakibim UCL şampiyonu Real Madrid’di. Güçlü oyuncularımı İngiliz devlerine kaptırmam ve yerlerini hep genç oyuncular ile doldurmam, beni favori olarak göstermiyordu. Rakip zaten Real ise buraları hep farklı oynuyorlar, oyun bile olsa.
Ben takımımın iskeletine ve yeni gelen gençlerime çok fazla güveniyordum. Kadromun geneli benim yönetimimde 3. Sezonuna girmişti ve takımın dinamikleri çok yüksekti.
Buraların devamlı müşterisi Real’e karşı zorlu bir maç öngörüyordum fakat beklediğimin tersi bir senaryo ortaya çıktı. Üstün olan, topa sahip olan taraf bizdik ve Milan kariyerimin altın çocuğu Kessie üst düzey bir oyun ortaya koymuştu. Bu oyununu birde gol ile süslemeyi başardı. Real’in efsane sol beki Marcelo’nun gününde olmaması bizler için büyük bir avantajdı. Onun kanadını çok iyi kullanmıştık ve onun ayağından lehimize birde gol kazanmıştık. Orta sahaya hükmedip birde kanatları iyi kullanınca zaten oyunu lehimize çevirmiştik. 56. Dakikada Zaha’nın ayağından gelen gol durumu 3-0 yapmıştı ve biz zaferin tadını çıkarmaya başlamıştık. Rodrygo 82. Durumda Real adına golü kaydetse de, onlar için yeterli değildi. Avrupa devini net skor ile geçmeyi başarıp, sezona harika bir başlangıç yaptık. 3-1 !
Ligi Seriye Bağlamalıyız
Şampiyonluk ile bitirdiğimiz geçen sezonun ardından, hedefimiz tabii ki tekrardan ligin zirvesinde olmaktı. İlk iki sezonumda bir çok takım ile girdiğim şampiyonluk yarışına, bu sezon sadece ezeli rakibim olan, ligin uzun yıllardır hakimiyetini alan takımı Juventus oldu.
Başarısız geçirdikleri iki sezonun ardından, sezona bomba gibi girmişlerdi ve yenilmek bilmiyorlardı. Ben ise sezona içeride oynadığım Napoli maçı ile başlamıştım. Sürpriz bir sonuç ile evimde 1-0 mağlubiyet ile başladım. Ondan sonra yakaladığım 8. Maçlık yenilmezlik serim, Inter deplasmanında son bulmuştu. Bu seri içerisinde de tek beraberliğimi Roma karşısında almıştım. Kariyere başladığımdan beri büyük maçlarda ki performansım üst düzeydi ancak bu sezon büyük maçlarda istediğimiz performansları sergileyemedik. Bu sonuçlarda kaderimizi belirlemeye yetti.
Inter yenilgisi ardından sezonun en güzel haftalarını geçirdik. Devre arasından sonraki ilk maça kadar olan toplam 16 maçlık serüvende (Kupa ve Şampiyonlar ligi dahil) sadece tek mağlubiyet yaşadık, o da Şampiyonlar ligi gruplarındaydı. Bu haftalarda şampiyonluk rakibimiz Juventus’u evimizde 2-0 yenerken, ikinci yarı ilk maçı Napoli deplasmanından da 1-1 skor ile ayrıldık.
İkinci yarının ilk 5 maçında sadece bir galibiyet alabildik. Pescera ve Fiorentina’ya kaybedip, Napoli ve Roma ile berabere kaldık. Lig yarışında önemli ve üzücü bir 5 haftaydı bizim için.
Kötü başlangıç ardından tekrardan seriye bağlayıp Juventus ekibini az farkla olsa da arkamıza aldık. Bu seride Inter ekibini evimizde 1-0 yenmeyi bildik. Son haftalara geldiğimizde ise şampiyonluk iyice kızıştı. 2 puan fark ile önünde bulunduğum Juventus ile ligin bitimine 3 hafta kala deplasmanda karşı karşıya geldim. Şampiyonluk maçına en son çıkmak isteyeceğimiz deplasmandı burası. Yüksek transfer bütçesi ile gelen Ronaldo, iki sezondur uzanamadığı ligi tüm sezon boyunca çok fazla istedi ve bizim maçta da bu isteğini bir hayli gösterdi. Genç forvetim Arp’ın 7.dakikada ki golüne Dybala ile hızlı cevap veren Juventus, 21. Dakikada yıldızı Ronaldo ile öne geçti. Soyunma odasına gitmeden önce Arp tekrardan sahneye çıkıp bizleri umutlandırdı ve devreye 2-2 beraberlik ile girdik. Juventus’un ikinci yarı daha çok bastıracağını bildiğim için daha kontrollü çıkmıştım. 70. Dakikaya kadar bu baskıya dayanabildim. 70. Dakikada Ronaldo tekrardan sahnedeydi, bu seferki golü şampiyonluk için atmıştı.. 3-2
Zorlu deplasmandan yenik ve neredeyse ligi Juventus’a kaybetmiş şekilde ayrıldık. Son iki maç kalmıştı ve biz hata yapmamıştık, ancak Juventus takımıda bizim maçtan sonra hata yapmamıştı. Ligi onların 1 puan arkasında 2. bitirmiştim. Üst üste ikinci lig şampiyonluğu almak istediğim sezonda Juventus ve Ronaldo’nun karşıma çıkması moralimi epey bozmuştu.
Sıradaki
Avrupa Ligi, arkası Süper Kupa beni Şampiyonlar ligi için daha çok umutlandırdı. O kupa bu sene müzeye gelmeliydi.
Kuralar çekildiğinde seri başlarından biriydim ve grubun süpürücü takımının ben olacağımı biliyordum. Nitekim düşündüğüm gibi oldu. Herta Berlin, Monaco ve Porto ile aynı gruba düştüm. İstediklerimiz doğrultusunda bir kura, adeta lokum gibi! Grubu bir mağlubiyet ve bir beraberlik ile bitirdim. Berberliği Monaco ile evimde 0-0, mağlubiyeti ise Herta deplasmanında 2-1 skor ile aldım. 13 puan ile grubu lider tamamladım.
Gruplardan sonra ilk rakibim hiç istemediğim yerden geldi. Chelsea! İngilizlerden korkarız ama üstesinden de gelmeyi iyi biliriz. Tottenham bizi iyi bilir sorun anlatsınlar 😉
İlk maç deplasmandaydı, 1 farkla kaybetmek bile işeme gelecek bir skordu, her zaman olduğu gibi iç saha performansıma çok güveniyordum. İngiltere’de ki maçı 3-1 kaybettik. Beklediğimden biraz daha zorlu ve kötü bir sonuç oldu ama hala umudumuz yüksekti içeride bu maçı çevirebilirdik.
İlk maçta yaptığımız hataları telafi ettik ve defansa daha fazla önem vererek maça başladık. Alman genç yıldızım Arp’ın ayağından gelen erken gol ile oyunun hakimiyetini ve skoru alırken, maçın fişini 70. Dakikada tekrardan Arp ile çekmesini bildik. Rövanş maçında 2-0 skor ile bir üst tura adımızı yazdırmayı bildik.
Çeyrek final rakibimiz Katalan ekibi Barcelona oldu. Bu tura kadar geldikten sonra kolay rakip yoktur ama yinede bu turda karşılaşmak istemediğimiz bir rakipti. İlk maçımız tekrardan deplasmandaydı, turlarda hep bu avantajı elimde bulundurmuşumdur.
İspanya’da ki maç gollü ve çekişmeli olmuştu. Ben 2-0 gibi bir mağlubiyet beklerken 2-2lik aldığımız sonuç yüzlerimizi güldürmüştü. Coutinho’nun ayağından bulduğu gole erken bir cevap vermişti Fekir ile. 85. Dakikaya kadar sessiz geçtikten sonra Moise Kean’in ayağında gelen gole, galibiyet golümüz diye sevinirken Barça’nın yanıtı gecikmedi ve 88’de durumu 2-2 ye getirdiler. Bizim için bu da harika bir sonuçtu ancak yensek daha güzel olacaktı tabii ki.
San Siro’ya tur için çıkmıştık. İnanıyorduk ve biliyorduk. İspanya’ya Barcelona’yı mutsuz yollayacaktık. İki tarafında kontrollü başladığı maçın ilk yarısı sessiz geçmişti. İkinci yarıya ev sahibi olarak daha istekli ve baskılı başlamıştım, fakat Barça bizi kontra ile vurmuştu. 50. Dakikada Bailey’in ayağından 1-0 öne geçtiler ve işler bu saatten sonra bizim adımıza daha zorlaşmıştı. Barça topu alıp vermemekte kararlıydı.
64. Dakikada Barco ile durumu 1-1 getirdik ve bu skorda bize yetiyordu ama önümüzde daha çok fazla süre vardı ve gol ya da goller bulmamız gerekebilirdi. 1-1in ardından gole daha çok ihtiyaç duyan taraf Barça’ydı ve baskıyı iyice arttırmışlardı. 89. Dakikaya kadar iyi bir şekilde maçı götürdük. Onların bize yaptığı gibi bu sefer biz onları avladık ve Hakan ile 89. Dakikada durumu 2-1’e getirerek yarı final kapısını Barça’nın suratına kapattık.
Yarı finaldeydik. Hedefe en yakın olduğumuz zamandı bu. Rakip PSG’di.
Manchester City ve Liverpool’a nazaran PSG ile eşleşmek beni memnun etmişti ama işler pekte istediğimiz gibi gitmedi.
Büyü bozulmuştu ve ilk maçımızı içeride oynuyorduk. Pek alışık olduğumuz bir durum değildi. Genelde içeride işi bitirmeyi seven taraftık, bu bizi tur atlamak için baya zorladı.
İlk maçta işi bitirme amacı ile hazırlanmıştım, ancak PSG ile ilk defa karşılaşıyordum ve hücum hattı inanılmazdı. Mbappe ile 26. dakikada öne geçtiler. Kontralarını, hızlı ve seri ataklarını durdurmakta çok zorlandım. İlk yarıyı 1-0 geride kapadığım için şanslıydım, turu daha ilk yarıdan verebilirdik.
İkinci yarıya biraz daha topa hakim başlayabilmiştim. Kean ile durumu 1-1 getirdim. Golden sonra öne geçebilmek için çok fazla zaman ve fırsatım vardı ama maçı bu şekilde bitirebilmiştik. PSG istediği bir skor ile Fransa’da bizi bekledi.
Deplasmanda ki Final turu maçına çıkarken, zor kararlar almak zorundaydım. Çünkü 5 gün sonra da Juventus ile deplasmanda Lig için şampiyonluk maçına çıkacaktım. PSG maçına nasıl hazırlanacağım konusunda çok fazla düşündüm. İçeride bana yaptıkları atakları düşündükçe kendi evlerinde yapabilecekleri aklıma geliyordu ve maçın içinden kendimi alamıyordum. İlk yarıyı daha defansif oynayıp kozlarımı ikinci yarıya saklamayı planladım. İlk yarı PSGnin Mane’nin ayağından bulduğu gol ile 1-0 geride kapadım. Benim için fena değildi, 1-1e uzuyordu sonuçta. İkinci yarı taktikte ufak değişiklikler ile oyuna daha fazla ortak oldum. Top için savaşmamız lazımdı çünkü onların ayağındayken bu iş olmuyordu. 54. Dakikada Fekir ile skoru eşitledim. Bu bana ümit ve güven verdi. PSG ise hiç sarsılmadı oyunlarına aynen devam ettiler, zaten cevapları gecikmedi 57. Dakikada Cavani ile 2-1 yaptılar. Bu gol benimde moralimi bozmadı çünkü direk tur atlayabilmek için hala bir gole ihtiyacım vardı. Çok fazla uğraşmamıza rağmen istediğimiz o golü bulamadık. Hedefimize en çok yaklaştığımız bu noktada PSG’ye yarı finalde boyun eğdik.
Teselli Mi Değil Mi?
Ligi bir puanla kaçırıp, Şampiyonlar liginde de yarı finali kaybedince İtalya Süper Kupası ve İtalya Kupası bizim için teselliydi.
Sezon içerisinde oynadığımız Süper Kupa Final’ini Inter’e karşı penaltılar ile kazandık. İtalya Kupası’nda da final rakibimiz Inter’di. Ancak bu sefer ilk final kadar şanslı değildik ve 1-0 mağlup olduk.
3. Sezon
3. sezon bizler için garipti. Ligi son anda kaçırdık. UCL’de yarı final gördük. Avrupa ve İtalya Süper Kupası’nı kaldırırken, İtalya Kupası’nı finalde bıraktık. 3 sezon boyunca Milan takımında toplam 1 Lig şampiyonluğu, 1 Avrupa Ligi, 1 Avrupa Süper Kupası, 2 İtalya Süper Kupası kaldırdım. Bakıldığında başarılı bir üç sezondu, ancak hedefim hala belliydi ve Milan ile buna zor ulaşacağımız düşünüyordum. Bunun için sezon sonunda Milan takımından istifa edip, diğer takımları değerlendirmeye aldım. İlk başta dediğim gibi bu kariyere başlarken hedef İtalya liginin değerini arttırmaktı ama yola başka liglerde devam edebilirdim. Yeni takımım ve maceranın devamı bir sonraki yazımda sizlerle olacak takipte kalın. Bol gollü kariyerler.