Her ne kadar Frankfurt Okulu sakinleri tarafından eleştirilse de ve her seferinde bir temsilcisi olmadığımızı belirtsek de, “tüketim toplumu”nun içinde yaşıyoruz. Yaşamakla kalmayıp hayatımızın her alanında hissediyoruz. Liberalizm ve küreselleşmenin etkisiyle meydana gelen tüketim toplumu, teknolojinin sayesinde kitle iletişim araçlarının gelişimiyle günümüzdeki halini aldı. Küreselleşmenin yaşanması ise, dünyayı çok daha küçük, tanınır ve ulaşılabilir bir duruma getirdi. Jean Baudrillard’ın ortaya çıkardığı tüketim toplumu; en basit anlamıyla, ihtiyacınızdan çok daha fazlasını tüketmek ve tüketmeyi alışkanlık halina getirmek olarak açıklanabilir. İnsanlar artık temel ihtiyaçlarını giderebilir düzeye gelmiş ve daha lüks, daha pahalı hayallerini gerçekleştirmek için zaman harcamaya başlamıştır. Boudrillard’ın tüketim toplumunda temel amaç; tüm insanlığın daha fazla tüketebileceği bir dünya olgusu üzerinde birleşebilmektir.
Temel girişimizi yaptıktan sonra; konuyu yavaştan futbola bağlayalım… Tüketim toplumu, özellikle gelişmiş ve popüler kültür ürünlerinin fazlasıyla hissedildiği ülkelerde görülmektedir. İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya, ABD gibi örneklerini verebileceğimiz popüler kültürün yoğun olarak görüldüğü yerlerde; bu popüler kültürün en büyük araçlarının başında futbol gelmektedir. Kitleler; maç biletleri ve takımının lisanslı ürünleri çerçevesinde örgütlenirken; futbol takımları ise, yıldız transferler için para yağdırıyor. Yayın gelirleri ise, pastanın en büyük dilimini kapabilmek adına önemli… En temel çerçevede, futbolun tüketim toplumu ve popüler kültür ile ilişkisi bu şekilde açıklanabilir.
Bayern Münih’in yükselişi
Transferin, futbolun bir parçası olduğunu ve dolayısıyla tüketim toplumuyla ilişkilendirildiğini belirtmiştik. Yapılan transferler; artık günümüzde sadece hazzı geçiyor ve daha fantezi öğeleri içeren emeller için yapılıyor. Yani takımlar, şampiyon olabilmek ya da Avrupa’da adından söz ettirebilmek adına yıldız transferlerine zaman ve para ayırıyorlar. Günümüzde küresel çoğu Avrupa devi, bu yöntemi benimsiyor. Ancak; Bayern Münih’in hepsinden ayrı bir tarafı var. Real Madrid, Barcelona, Manchester United, Chelsea gibi ekipler hem ligdeki takımlarla yarışabilmek hem şampiyonluk isteği hem de takım planlamasından dolayı yaz transfer döneminde 1-2 sansasyonel transfer yapabiliyor. Tabii ki kafanızda şu an “Ee Bayern’in onlardan farkı ne?” demişsinizdir. Bayern Münih, yukarıda saydığım sebepten çok tek bir amaç uğruna yıldız transferi yapıyor: BUNDESLIGA DOMİNASYONU…
Bu yöntemi altyapıdan futbolcu yetiştirerek yapmak yerine; her yaz transfer döneminde, bir önceki sezon Bundesliga’da dikkat çeken isimleri sansasyonel bedellerle transfer ederek yapıyorlar. Ya da olanaklarıyla yıldız oyuncuların akıllarını çeliyorlar. Temel amaç; Bundesliga’nın en iyilerini takımda toplamak… Diğer kulüpler ise, Bavyera ekibinin bu gücü yüzünden sessiz kalıyor. Şimdi Bundesliga dominasyonu hikayesinin başladığı 2008-2009 sezonuna dönelim.
Bundesliga’da Bayern’in iki ya da üç sezonda bir şampiyon olduğu milenyum yılları… 2008-2009 yılında, devreye Grafite, Dzeko ve Diego önderliğinde şampiyon olurken; Bayern Münih ise o günlerde ligin tek hakimi olmayı kafasına koyuyor. Her sezon, en az 1 Bundesliga’da o sezon en iyi performans gösteren futbolcuyu transfer etme fikri böyle doğuyor. 2009-2010 sezonu için, Stuttgart forması giyen forvet Mario Gomez’i 30 Milyon Euro karşılığında transfer ediyorlar. Bunun yanında Real Madrid’den Arjen Robben’i de 24 Milyon Euro’ya kadroya katarak iki en iyi isim alıyorlar. Bu transferlerle 2009-2010 yılında şampiyon oluyorlar. 2010-2011 sezonu öncesinde ise, o yıl Hoffenheim ile dikkat çekici bir sezon geçiren Luiz Gustavo’yu 17 Milyon Euro bonservis bedeliyle transfer ediyorlar. Sezonu Borussia Dortmund’un arkasında ikinci olarak bitiriyorlar.
2011-2012 sezonunda, Schalke 04’te gösterdiği harika performansla dikkat çeken Manuel Neuer’i 30 Milyon Euro karşılığında transfer ediyorlar. Manchester City’de aradığını bulamayan Alman savunma oyuncusu Jerome Boateng de 13.5 Milyon Sterlin’e transfer ediliyor. Bu iki pahalı transfere rağmen; o sezon ligi yine Borussia Dortmund’un arkasında ikinci bitiriyorlar.[hana-code-insert name=’FMH_1′ /]
Dominasyon başlıyor
İki sezonluk kayıp, yönetimi sinirlendirince, Bayern Athletic Bilbao’dan Javi Martinez’i ve Basel’den Xerdan Shaqiri’yi alırken kesenin ağzını açıyor. Takımlarıyla formlarının en yükseğine çıkan Borussia Mönchengladbach’lı savunma oyuncusu Dante ve Wolfsburg’un Hırvat forveti Mario Mandzukic de Bavyera ekibine katılıyor. Bu iki ismi transfer etmelerine, o yıl Bundesliga’nın en iyileri oldukları için hiç şaşırmıyoruz. 2012-2013 sezonunda da şampiyonluk ipini göğüslüyorlar.
2013-2014 sezonunda, Bayern politikasını daha da hırçınlaştırarak transfere devam ediyor. Uzun görüşmeler ve ikna turlarının ardından Borussia Dortmund’un gelecek vadeden altın çocuğu Mario Götze’yi 37 Milyon Sterlin’e transfer ediyorlar. Bundesliga için pahalı bir rakam ödeyerek rekor kırıyorlar. Barcelona’dan Thiago da transfer edilirken; o yıl Mainz savunmasını çekip çeviren Jan Kirchhoff da Bayern Münih’e katılıyor. O yıl, yine iki en iyiyi alıp şampiyon oluyorlar. Kirchhoff fazla forma şansı bulamasa da Bayern’in şampiyonluğuna şaşırmıyoruz.
2014-2015 sezonunda; Roma’dan Benatia, Real Madrid’ten Xabi Alonso, Villarreal’den Bernat ve Liverpool’dan Reina’yı transfer ederlerken; sıra Bundesliga’ya geliyor. Daha ocak ayından itibaren görüşmeye başlayıp anlaştıkları Robert Lewandowski’nin aklını parayla çeliyorlar ve sözleşme imzalıyorlar. Aynı taktik, yaz döneminde E.Frankfurt’lu Sebastian Rode’ye de uygulanıyor. Bunun yanında Mönchengladbach altyapısından takip ettikleri Türk asıllı Alman oyuncu Sinan Kurt’u da cüzzi bir miktarla alabilmek adına uzun süre direttiler ve amaçlarına ulaştılar. 2014-2015 sezonunda da 10 puan farkla şampiyon oldular.
2015-2016 sezonu için yaz döneminde Douglas Costa ve Arturo Vidal’e toplamda 67 Milyon Euro ödeyen Bayern Münih, yine Bundesliga’yı da es geçmiyor. Stuttgart’tan Almanya için gelecek vadeden ön libero Joshua Kimmich için 8.5 Milyon Euro, Neuer’e rekabet için de yine aynı takımdan 3.5 Milyon Euro’ya Svan Ulreich’i transfer ediyorlar. Bunun yanın da bir de alamadığı, yani parayı seçmeyen, Borussia Dortmund’lu Marco Reus’u unutmamak lazım… Paradan daha önemli şeylerin olduğunu hepimize hatırlattı.
Özet olarak Bayer Münih’in Bundesliga dominasyonu çalışmaları böyle işte… Her sezon, mutlaka Bundesliga’nın en iyilerinden veya potansiyel vadedenlerinden bir kısmı kadroya katılıyor. Tüm Bundesliga ekipleri ise, bunun önüne bir türlü geçemiyor. Tüketim toplumunun geldiği, hazzın yerini bedenin ve temel ihtiyaçların yerini fantezi hayallerin aldığı noktada Bayern Münih’i durdurabilecek bir güç görünmüyor. Tek bir çıkış yolu işe yarayabilir, o da Bundesliga ekiplerinin en iyi futbolcularına ütopik sözleşme fesih bedelleri koymak…